16 Nisan 2011 Cumartesi

poyraz izmir' de...

fark ettim ki, geçmişi anlatayım derken bugünü kaçırıyorum. mesela 26 mart' ta poyraz' ın ilk uçak seyahatini ve İzmir gezisi havadislerini atlayacaktım az kalsın. napalım bloğum da benim gibi karman çorman, düzensiz olacak. bir hamilelikten yazarım ben de bir bugünden. elbet bir konsolidasyon durumu vardır sonra bunların. iyice alıştıktan ve öğrendikten sonra bulurum yolunu, bulamazsam da kendisini pek çok sevdiğim damla' ya sorarum. o bilir, eski blog yazarı ne de olsa...

neyse, babam bir iş için İstanbul' daydı. benim için de bulunmaz fırsat oldu tabii varlığı. çünkü yine annemin senei devriyesine gidecektim ama kendisi küçük bavulu büyüüüük bir farkla. evdeki en büyük valizi Poyraz' ın eşyaları ile doldurdum. kendi eşyalarımın adı bile anılmaz oğlumunkilerinin yanında. bir de üstüne puset ve pusetin ana kucağı da eklenince... neyse havaalanına bizi sağolsun kuzenim Caner bıraktı. ama zaten sonrası berbattı, valizi koy x-ray cihazına, puseti koy, diğer aparatı koy filan derken bir hayli yorulduk daha giriş kapısında. o zamanlar daha gülmeyi beceremeyen daha doğrusu sevmeyen Poyraz elbette yine herkesin ilgi odağı oldu. Sun Express in en sevdiğim uygulaması çocuklu aileler öne durumu ile ikinci sıraya kurulduk uçakta. böylece tarihe not düşülsün, 26.03.2011 tarihinde ilk defa uçağa bindi oğlum, üç ay altı günlükken. düşünüyorum da şimdiki nesil ne kadar şanslı. şahsen ben uçağa binebilmek için epey bekledim!!!!
pusetle uçağın kapısına kadar gidebiliyorsunuz malum. indiğinizde de yine kapıdan alıyorsunuz isterseniz. fakat oradaki bir görevli bizi uyardı kontuardan alalım diye çünkü bilenler bilir izmir' in dandik havaalanının her yeri merdiven. sanıyorum projesini çocuğu olmayan ya da hiç bebek arabası itmemiş biri çizmiş.

oturduk koltuklarımıza, başta bizimki biraz mızıklandı, yanımıza oturan bey de  Poyraz' a bakıp içlendi, yüzünden belliydi çocuklu yolculardan pek hoşlanmadığı. ama tecrübeli olmasa da araştıran ve her daim öğrenen annesi sayesinde kalkışta biberonla sağılmış anne sütü içen oğlum daha sonra da emziğine yumuldu ve uyudu. biz uçaktan inene kadar da uyanmadı. eee bu halide pek takdir topladı, bindiğinde kıl bakışlar atan amca bile sevdi oğlumu. itiraf edeyim ben de çocuksuzken, yani anne değilken bu bebek ağlamalarına, çocuk mızıldanmalarına kıl olurdum. haaa uyuz uyuz bakmazdım ya da bir şey söylemezdim ama sinir olurdum cidden. ama anne olunca biliyorum o an o çocuk ağladığında annenin içi iki kat ağlıyor. sosyal mesajımızıda da verelim.: lütfen toplu taşıma araçlarında mızıklanan çocukların annelerine anlayış gösterin çünkü en çok anların ihtiyacı var buna.

havaalanından kazasız belasız, tüm eşyalarımız tamam halde çıktık ve dışarda bizi Çağdaş yani canım canım kardeşim bekliyordu. minik arabasına zar zor sığdık. aynı minik arabadan bende de var bu arada, bu konuyu da atlamışım. yeri gelmişken anlatıvereyim, Yener yani eşim bana doğum hediyesi araba alacaktı. fakat bizim bebek kış bebeği ee taksi durağı da kankalarım olunca hiç sorgulamadım aldın mı alacak mısın, ne alacaksın diye... bir gün o gürültüden başka hiç bir şey çıkarmayan medela süt sağma makinemle iki büklüm süt sağmaya çalışıyordum, dış kapının açıldığı filan duymamışım bile. kafamı bir kaldırdım ki Yener. elinde bir anahtar sallıyor. iki dakikadan sonra idrak edebildim, benim arabammmm!!! elbette Poyraz' ı hemen Sema halamın ellerine bırakıp tur attık biraz. yarı otomatik olduğu için zorlandım ama bir de şimdi gelin görün. oğlum ve benim girmediğimiz delik yok artık. Aşkım sevgiler ve bir kez de burdan teşekkürler...

Bu ayrıntıyı da aktardıktan sonra İzmir günlerine geri dönüyorum, Poyraz resmen keyfetti orda, ama en çok ben. uyuyabildim bir güzel, neden derseniz babam süper bir çocuk bakıcısı, kardeşim ona keza ee bir de üst katıımızda oturan halam da eklenince listeye... Poyraz kalabalıktan ve ilgiden sarhoş oldu ben uyumaktan. babamın kocaman ve camla kaplı balkonlarında kendini arabada sandı, balkona çıkar çıkmaz uyudu. anneannesinin mezarına gitti, umarım bir şekilde görebilmiştir onu annem. Süheyla Yenge ve Celal Dayıya, Birgül Yengeye, Nazan Ablaya, eski mahallemizden Hayriye Teyzeye, Nazmiye Teyzeye, Necmiye Teyzeye ve Saime Teyzeye geldi bizimle.Ailemizin biricik doktoru Hülya Kocaman' la tanıştı. Tuğçe Teyzesinin ve Aslı Teyzesinin annesine pişirdikleri güzel şeyleri o da tattı annesinin sütüyle... Emel Teyzesi ile vakit geçirdi bir sürü. kısacası bir sürü insan girdi hayatına ve o da bir sürü insanın hayatına girdi. Bir dahaki yolculuğunda da ilk işi Başak Teyzesine gitmek olacak.

oğluşumuın ebesi sayılan Birgül can ve çıtır Ayşegül de İzmir' e geldiler haftasonu için. harika bir haftasonuydu. cumartesi Tuğçoş' u da aldık ve çiçekliköye gittik kahvaltıya. sonra kızlar ve erkekimiz Poyraz' la kordondaydık. Nisan ayı olmasına rağmen hava süperdi, Poyraz arabasının içinde bol bol uyudu. uyumadığı zamanlarda da beni hiç üzmedi. ertesi gün de soluğu İnciraltı' nda aldık ve kahvaltıyı denize nazır bir şekilde yaptık bu kez. daha sonra Bornova Forum a gittik ve kavelerimizi orda içtik. akşam yemeğimizi de Kır Çiçeğinde yiyerek günü ve hatta haftasonunu bitiriverdik. şimdi yazarken fark ettim de benim aslında hiç mi hiç hakkım yok kilo veremiyorum diye ağlayıp sızlanmaya...

İzmir gezisini dönüş yolculuğu ile bitireyim, övünmek gibi olmasın babam olmadan da kotarabildim uçak olayını dönüşte. Eylem' in aldığı superman tulumu sayesinde Poyraz hem havaalanı çalışanlarının hem polislerin gözdesi oluverdi, '' senin uçağa ihtiyacın yok ki supermen '' laflarına maruz kalarak ve eller üstünde havalarda geçti kontrol noktalarını, sağolsun herkes de hem valizler hem pusetle ilgili çooook yardımcı oldu bana. uçakta Fatmagül ün suçu ne dizisinin oyuncularından Mustafa karakterini oyanayan genç adam da vardı ama inanın bana kendisi Poyraz kadar sükse yapamadı!!!

15 Nisan 2011 Cuma

haydeeeee....

şimdi benim hayatım ciddi bir dizi konusudur, ama henüz keşfedilemedim o ayrı... nasıl dizilerde hem kötü insanlar vardır, hem iyi insanlar, sürekli bir takım olaylar olur, bir çooook sevinirsin bir çooook üzülürsün. hah işte benim hayatım bu şekilde devam eder. diyeceksiniz ki '' eeee, ne var bunda hepimizinki böyle ''. yok güvenin bana, benimki farklı. ben aynı o çeşit çeşit dizilerdeki gibi hiç bir zaman tam sevinemem, hep bozacak bir şey çıkar, ama Allah' a şükür ki hiç bir zaman da tam üzülemem, illa ki yüzümü güldürecek bir şey oluverir.

konuya geleyim artık, bir önceki çalıştığım işyerinden ayrılırken kendime söz vermiştim, kesinlikle ve kesinlikle bir daha patron şirketinde çalışmayacağım diye. tüm başvurularımı da bu şekilde yaptım ve ınınınınnnnnnn, gayet kurumsal ve ülkenin liderlerinden bir otomotiv firmasından finans bölümü için görüşmeye çağırdılar, öyle hasrettim ki kurumsal bir firmada çalışmaya, pozisyonu önemsemedim bile. ilk görüşme gayet olumlu geçti, arkasından ikinci ve üçüncü görüşme de geldi ve sonunda iş teklifi yapıldı haziran 2010 tarihi itibari ile. ben de kabul ettim elbette, maaş da olanaklar da tahmin ettiğimden çok daha iyiydi. sonra sıra geldi evrak tamamlamaya, ilk evrak sağlık raporu... bu arada ben hamile olduğumu biliyordum artık. henüz ortada karın filan yoktu ama midem bulanıyordu bir kere... eşcağızım yener can' la uzun süre istişare yaptık, firmaya bunu nasıl anlatırız diye. zaten sağlık raporu istedikleri için, sanki bilmiyormuşuz da amaaan sağlık raporunda sürpriz çıktı gibi bir imaj yaratmaya karar verdik :) komik geliyor şu an. bir biz akıllıyız ya :) neyse nerden alınıyor bu sağlık raporu diye araştırdık, şişli etfal dediler. Cengiz Baba, birilerini koydu araya öncelikli sıra numarası almak için ama nerdeeeeeee. şişli etfal inanılmaz kalabalıktı ve raporun çıkması on günden fazla bir süre gerektiriyordu, bilmem kaç bölüm geziyorsun, o bölümlerde sıra bekliyorsun, muayene oluyorsun, sonra o muayene sonuçlarını heyete veriyorsun falan filan... eee bir de hamileyim, yanımda yöremde aksıran tıksıran, hapşuran, öksüren... yener de ben de acaip huylandık ve bu işi şişli etfal de çözemeyeceğimize karar verdik.

cin fikir yener' in aklına beşiktaş' taki sait çiftçi sağlık merkezi geldi. nitekim iki günde hallettik rapor işini. bir sonraki gün adliyeden sicil kaydımı da aldım, bahariyedeki adliyeden. hemen yan tarafında ebru hamile giyim mağazası vardı, eee gelmişken ordan da, hamilelik hevesi işte, üç beş parça bir şey aldım.

evraklarımla gittim firmaya, yüreğim pırpır... acaba ne diyecekler, hamilelik mevzusunu nasıl en sevimli şekilde aktarsam... insan kaynakları' ndaki kadıncağız evraklarımı teslim alırken, söyledim durumu... kadının nasıl gözleri doldu anlatamam, ikiz çocukları varmış ve onlara sahip olabilmek için çooook uzun yıllar mücadele etmiş, o yüzden bana üzülmememi ve evlat sahibi olmanın dünyanın en güzel şeyi olduğunu söyleyerek beni rahatlattı. sanırım ismi Elvan Hanım dı, bak içimden geldi, iyi dileklerimi yolluyorum ona şu anda... ama elbette işe başlama kararımın kendisine ait olmadığını, ilgili birimlere dönüp beni arayacağını söyledi... nitekim bir saat sonra aradı da... maalesef onlara çoook koşturacak biri lazımmış, şu anda hamile bir personelle yürütemezlermiş işleri. olsun ben yine de dürüst davranmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyorum, ayrıca onlar kaybetti, hıh!!!